Üst komşumun elleriyle yaptığı ballı tarçınlı elma suyunu içerek iyileşmeye çalışırken bir yandan da sizinle paylaşacağım cümlelerim dolaşıyor kafamın bir yerlerinde… Soğuk geliyor aklıma ister istemez. Sesim kısık çünkü, kemiklerimin muhtelif yerlerinde tuhaf sızlamalar var, o geliyor işte yine… Çaldı kapıyı, açmamaya direniyorum ama… İşte açıldı kapı… Hiç içimden gelmese de adet yerini bulsun bari, hoş geldin GRİP…
Soğuk, sıcak, soğuk…
Sevgili şehrimin günlük hava durumu…
Asıl adı sonbahar olan bu güzel hazan mevsimi, dört mevsimin tüm ihtişamıyla yaşandığı güzel ülkemin birçok şehrinde hala şaşaasını sürdürürken 'Eski’mşehir’deki seyrine sonbahar görünümlü, yer yer yaz izleri taşıyan kış mevsimi olarak devam etmekte. Ve bu seyir, biz şehir yolcularını tuhaf hallerde etkilemekte. Gerek manen gerek maddeten verdiği hasarlar gözle görülür kalple hissedilir vaziyette. Her sabah sekiz buçuk sularında işe gitmek üzere hazırlanma seremonisi; deride kıpırdanan ürperti (aslında donma hali) sonrasında, “Uf ya bu sefer ne giyeceğim, açar mı bu hava öğlene?” şarkısı eşliğinde tüm gardırobun altını üstüne getirerek giyilecek en saçma kıyafete karar verilmesiyle son bulur. Bu durum vücudun gün boyunca asla olması gereken ısıya kavuşamamasına, bir ihtimal kavuşsa bile zinhar sabit kalamamasına neden olur ve iş çıkışı kişiyi “ Giyecek bir şeyim yok işte!” düşüncesinin yarattığı baskıyla alışverişe sürükler. Kredi kartı limitinin dur dediği yere kadar alınan “giyecek bir şey” torbalarıyla eve gelirken hava (haliyle) kararır ve mümkün olan en az üşüme ile yolculuğu bitirebilmek için koşar adım yürünür, yürürken terlenir. Nihayet evin kapısı açıldığında içeriden yüze vuran sıcak hava kişiyi şekerleme yapmaya davet eder, davet kabul edilir. Davete terli halde yapılan bu icabet, yazının başında adından söz edilen misafiri de elbet beraberinde getirir. Ertesi gün iş yerindebu konuya illa ki değinilir ve her seferinde ilk defa konuşuluyormuş gibi kurulan“ Birdenbire grip oldum, bu havalara aldanıp da incecik giyiniyoruz tabi…” şeklindeki kadrolu cümle, bir kez daha (ama asla son kez değil) unutulmak üzere sohbetteki yerini alır.
Depresif haller, dengesiz davranışlar, durduk yere patlayıveren ayrılıklar, koca koca kavgalara dönüşen küçücük tartışmalar ve diğer tüm enteresanlıklara değinmeyi düşünmüyorum; ki bunlar kendilerine has bir yazıyı hak eden, üstünkörü geçiştirilemeyecek hallerdir ve elbet o ‘enteresanlıklar’ bir başka başlık altında ziyaret edilecektir.
Velhasıl dilerim bir an evvel sevgili kara kışımıza kavuşuruz da üşüyeceksek kazağımızla, montumuzla üşürüz, kızacaksak ortada sebep varken kızarız ve sevgilimizden hakikaten sevgimiz bittiğinden ayrılırız.
Hay ağzımdan yel alsın sevgili okur:)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder