6 Aralık 2012 Perşembe
ÇIĞLIK
Dünyada yaşayan tek canlının sen olduğunu düşündüğün zamanlar vardır. Bakarsın, ararsın, göremezsin kimseyi. Kendi nefesini duyarsın sadece. Başka bir hayat belirtisi yoktur etrafında.
Tam aksi bir his de kaplayabilir benliğini. Etrafındaki her şey canlıdır da, sen nefes almadan dolaşıyorsundur onların arasında. Görmezler seni, duymazlar, önlerine çıktığında kenara bile çekilmezler de içinden geçerler sanki. Yoksundur onlar için.
Her iki durumda da aynı gerçek çarpar yüzüne; bazen çok yalnızsındır. Bazen çok karanlıktır hayat. Tek bir mum ışığına hasret kalırsın. Karanlık kötüdür, ürkütür insanı. Geceye yakışır o sadece. Geceye de etrafındaki ışıkların parıltısını gösterdiği için yakışır zaten.
Geceleri şehrin manzarasını seyredebilecekleri tepelere çıkmayı sever insan. Işıl ışıldır aşağısı. Kötü olan hiçbir şey yoktur sanki o ışıkların ardında. Herkes mutludur, kimse ağlamıyordur, hastaneler boş, mezarlıklar sahipsizdir. Gece kötülüğü örter, ışık geceyi…
Işıktan yoksun bir gecedir yalnızlık. Bazen o hiç güneş doğmayan geceye hapsolursun. Elin, ayağın tutmaz olur. Ayakta duramazsın. Sırtını yaslayacak birini ararsın, bulamazsın. Ne uyuyabilir ne uyanabilirsin. Olmayan bir zaman dilimindesindir. Sonsuz bir boşlukta…
Ne zaman biteceğini bilemediğin o gecenin içindeyken, ölmeden önceki son yolculuk misâli arkana bakarsın. O güne kadar yaşanan her âna, her şeye, herkese… Dışarıdan bakarsın, başka birinin hayatına bakar gibi, bir hikâye okur gibi… Hoşuna gitmez gördüklerin. Hayret edersin yaşadıklarına, yaşattıklarına. Hikâyenin kahramanlarının o kadar çok olduğuna inanamazsın. Onca insanın nereye gittiğini bir türlü bulamaz, seni neden bulamadıklarını anlayamazsın. Sevdiklerinin mutlu olmasını isterken, onları anlamaya çalışırken, dertlerine üzülüp kendince çareler ararken; hasta, sağlıklı, üzgün, sevinçli, kızgın, kırgın, başarılı, başarısız anlarında yanlarında olmak için ilk sırada yer alırken kendini unuttuğunu fark edersin. Anlarsın ki kendin için bir şey istemeye istemeye, senin için yapılacak her şeyin gereksiz olduğuna ikna etmişsin onları. Çabaya gerek duymaz olmuşlar. Hislerin, isteklerin, ihtiyaçların olabileceğini unutmuşlar. Kendine kızarsın sonra. Buna sen sebep olmuşsundur çünkü. Düzeltmek istersin bu durumu bir an evvel. Seni hatırlasınlar istersin. Ama biraz geç kalmışsındır. Hatırlamak, anlamak, yanında olmak zor gelir artık sevdiklerine. Var olan düzeni bozmaktır bu onlar için. Misyonu değiştirmektir. Kurulan bağların karakterini yeniden oluşturmaktır. Oysa herkes çoktan hayatını kurmuştur. Senin de hayatlarının içindeki yerin bellidir. Arka sıralarda oturmak istemişsindir sen ve şimdi ön sıralar dolmuştur.
Üzüldüğün, istemediğin, kırıldığın şeylere çok uzun süre ses çıkarmamak tehlikelidir. Hani sık sık küçük şiddette deprem olmasının iyi olduğunu söylerler. Enerji yavaş yavaş boşalır bu şekilde. O çok güçlü enerji bir anda ortaya çıktığında taş üstünde taş bırakmaz çünkü. Yıkıp döker ne varsa. İşte iç hesaplaşmanı yaptığın böyle zamanlarda anlarsın ki küçük depremler yaratmamak, içindeki enerjiyi başa çıkılamaz boyutlara ulaştırmış. Haliyle büyük patlama da kaçınılmaz olmuş.
İşler bu noktaya vardığında telaşla iyi olmaya çalışırsın. Hemen iyileşmek istersin, bu anlamsızlıktan bir an evvel kurtulabilmek… Konuşursun, anlatırsın derdini. Bakın bana dersin, çok yalnızım, ihtiyacım var size, sevginize… Önce dinlerler seni, hak verirler, seni ihmal ettiklerini anlayıp telafi etmeye çalışırlar. Ama ne acı ki çok kısa sürer bu gösteri. Yapılacak daha önemli işleri vardır onların, yaşanacak daha güzel hayatları. Sen sıkıcısındır, beklentilerin vardır, sinirlerin bozulmuştur. Bir süre yalnız kalmayı önerirler sana, çıkıp dolaşmanı, tatile gitmeni, kendini oyalayacak aktiviteler edinmeni… Oysa bilmezler ki senin onlara ihtiyacın vardır. Zaten önerdikleri şeyleri yalnız yapmak seni bu hale getirmiştir. Muhtelif zamanlarda bir araya gelen sevdiklerin tatlı sohbetlerinin arasında seni anarlar bir ara. Ne kadar üzgün olduğun konuşulur; seni ne kadar sevdiklerini, önemsediklerini anlatırlar birbirlerine. Bir türlü anlamazlar ki ihtiyacın olan şey, seni konuşmaları değil seninle konuşmalarıdır.
Bazen ne kadar konuşsan da anlatamazsın içindeki fırtınaları. Sonra susarsın birden. Uyuşursun sanki. Hissizleşirsin. Donmak üzereyken uykuya dalmak, ölmeye yatmak gibi…
Bazen sessizlik çok gürültülü, gürültü çok sessiz olur.
Bazen çok karanlıktır hayat. Bir ışık beklersin dört gözle. Ne kadar korksan da karanlıktan, inatla görmeye çalışırsın o ışığı. Tüm kalbinle bir yerlerden görünmesini ve sana yol göstermesini dilersin. Elbet bir gün o ışık görünür. Tabi asıl marifet o ışık görünene kadar ayakta kalmayı başarabilmektir.
Karanlıkta kalmamanız dileğiyle…
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Kelimeler yetmez anlamaya ve anlatmaya..çünkü çoktan talan etmiştir icindeki fırtına tüm duygularını..umarsizca..dönüp ardına bakmaz..bilir bıraktığı enkazın derin yaralarını..
YanıtlaSilLütfen background'u değiştir okuyamıyoruz :D
YanıtlaSil